“İyi Kız Sendromu,” kökeninde sevgi, kabul ve onay görme arzusunun derin bir yansıması olarak şekillenir. Bu sendrom, aslında çocukluktan itibaren sevilme ve değerli hissetme arzumuzla büyür; bize kibar, uysal, her zaman güler yüzlü ve başkalarını memnun eden biri olmamız gerektiği öğretilir. Ancak bu, zamanla kendi isteklerimizi, değerlerimizi bastırmamıza, başkalarının beklentileriyle yaşamamıza neden olabilir.
“İyi kız” olma hali, aslında çevrenin beklentileri uğruna özümüzden ödün vermektir. Bu sendrom içimizde, kendi yolumuza güvenmek yerine toplumun bize verdiği “uygun” rolü sürdürme baskısıyla büyür. Gerçek duygularımızı ifade edemediğimiz, fikirlerimizi özgürce söyleyemediğimiz ve bazen sadece sevilmek uğruna “hayır” diyemediğimiz bir yaşamda sıkışıp kalırız. Kendi isteklerimiz bir kenara itilir, biz de sevilmek için “doğru” olanı yapmaya yöneliriz. Bu uğurda başkalarını memnun etme çabasıyla kendimizi unutur, başkalarının gözünden kendimizi tanımlamaya başlarız.
Oysa, sürekli “iyi kız” olmaya çalışmak, ruhsal ve duygusal sağlığımızı etkiler. Kendi değerlerimizi yaşamadığımızda içsel bir boşluk, bir eksiklik hissi oluşur. Başkalarının beklentilerine göre yaşamak, içimizdeki gerçek potansiyeli ve yaşam coşkusunu köreltir. Bu hali sürdüren bir kişi, zamanla özsaygısını, yaratıcılığını ve kendine olan sevgisini kaybedebilir.
İyi kız sendromunu aşmak, toplumun veya ailenin kalıplarını geride bırakıp kendi içsel rehberliğimizi takip etmeyi seçmekle başlar. Kendi değerlerimizi, isteklerimizi tanımak, sınırlarımızı korumak ve “hayır” demek, bu yolda çok güçlü adımlardır. Hayat, “iyi” veya “uygun” bir kadın olmaktan öte, kendimize sadık kalarak, özgünlüğümüzü ortaya koyduğumuz bir sahnedir. Böylece, “iyi kız” sendromundan sıyrıldığımızda, hem kendimizi hem de başkalarını daha özgür ve gerçek bir sevgiyle kucaklayabiliriz.
- Fikirlerini özgürce söylememek
- Başkalarından gizli beklentilerde bulunmak
- Yardım istemekten çekinmek
- Daha iyi bir yaşam hakkettiğini bilmek ama tıkanmış hissedip gereken adımları atmamak dolayısıyla seçim yollarına gidememek
- İçeride memnun ve mutlu olunmasa da durumu idare etmek
- Memnun ve mutlu olunmasa da durumu idare etmek
- Sürekli “barışçıl” olarak yaşamaya çalışmak
- İhtiyaç duyulan alanlarda sınırları koruyamamak ve gerekli olmayan alanlarda fazla katı olmak
- Bedeninin sosyal standartlara “uygun” olmadığını düşünüp kendisini çirkin ve yetersiz görmek
- Özgürce özgünlüğünü yaşamamak
- Güvenli alan aramak
- İstiyorum ve gerçekleştiriyorum yerine mecburum prensipiyle yaşamak
- Sevdiklerini hayal kırıklığına uğratmaktan korkmak
- Yeteneklerini keşfedememek ya da keşfetmiş olunmasına rağmen onları tam ifade edememek
- Cinselliği doyumlu yaşamamak
- Arzuladığı ve doyumlu hissettiği bir ilişkide olmamak
- Yaşamda kendini güvensiz hissetmek
- Kendi para kaynaklarını yaratamamak
- Hayallerinden vazgeçmek veya onları çeşitli bahanelerle ertelemek
Bu ve benzeri pek çok tutum, içsel gücümüzü, ışığımızı ve gerçek benliğimizi yaşamamıza engel olur. İyi kız sendromunun etkisi altındayken, ya uslu bir hayata sıkışır ya da bu sendromu yönetemediğimiz için sahte bir özgürlüğe tutunuruz. Her iki durumda da yaşamı, onun bize sunduğu güzellikleri ve hediyeleri kaçırırız.
Oysa yaşam, özgürlüğün ta kendisidir; özgürlük ise içimizdeki özün safça ve sınırsızca açığa çıkmasıdır. Yaşamın gerçek anlamı ne kurallara, ne de sınırların içine sığar. Tam tersine, bizi kendimiz olmaya davet eder.
Şimdi kendinize sorun:
Eğer “iyi kız” olma rolünden vazgeçersem ve yaşamı özgürce, cesaretle kucaklayabilirsem, ben kim olurdum? Nasıl hissederdim? Hayatımda neler değişirdi? Kimlerle birlikte olurdum? Nerede olurdum? Yaşamım nasıl olurdu?
Belki de kendinizi, en derin hayallerinizi gerçekleştiren, güçlü, özgür ve kendi yolunu cesaretle yürüyen bir kadın olarak bulurdunuz. İçinizdeki potansiyeli tamamen benimsemeye karar verdiğinizde, yaşam size sonsuz yollar, hediyeler ve fırsatlar sunacaktır.
İçinizdeki özgürlüğe güvenin. Hayat sizi keşfedilmeyi bekleyen, sınırsız bir sevgi ve cesaret okyanusuna davet ediyor.
Sevgi ile…