Geçenlerde bir danışanım bana şu soruyu sordu: “İnsanın kendisini mutlu etmek için bir partner aramaması gerektiğini duydum. Bunu mantık olarak anlıyorum ama yine de içimde sevilme arzusuna geri dönüyorum. Eğer kimse mutluluğuma gerçekten yardımcı olamıyorsa, nasıl bir aile kurmak isteyebilirim?”
Şimdi gelin, bu sorunun derinliğinde saklı olan sağlıklı bir ilişkinin temel taşlarını birlikte anlamaya çalışalım.
Bir ilişkiye duyulan ihtiyaç, içimizdeki sevgiyi paylaşma ve tamamlanma arzusundan doğar. Uyumlu bir birliktelik, iki kişinin kendi iç dünyasında huzur bulup bunu bir diğerine sunabilmesiyle başlar. İlişkilerde mutluluğun sırrı, önce kendi iç değerimizi hissetmek, kendimizi tam ve bütün olarak görmekle ilgilidir. Flört etmek bile aslında içsel değerimize olan inancımızı ifade etme şeklimizdir; kendimizi sevdiğimizde, o sevgi doğal olarak dışarıya yansır.
Birçok kişi yalnızca sevilmek için ilişki aradığında hayal kırıklığı yaşar, çünkü gerçek sevgi paylaşmak için vardır. Mutlu bir ilişki kurmak, başkalarının bizi tamamlamasını beklemek değil, kendimizi tam olarak kabul ederek sevgiyi paylaşmaya gönüllü olmaktır. Sevmek ve sevildiğimizi hissetmek, bu içsel barış ve uyumdan doğar.
Çoğu zaman insanlar yalnızlıktan korktukları ve mutluluğa layık olmadıklarına inandıkları için toplum içinde onay almak ve kabul görmek amacıyla ilişkiye başlarlar. Bu durum, kişinin partnerinden sevgi, güven ve değer beklemesine neden olur ve içsel boşluklarını doldurmaya çalışır. Ancak bu yaklaşım, büyük bir hayal kırıklığına yol açar. İlk başta sevildiği yanılsamasıyla yaşasa da, bu duygu kısa sürede çökecektir.
Mutlu ilişkilerin iki önemli yasası
Yasa 1: Kendinizi sevmiyorsanız, bir başkasını sevmeniz zorlaşır.
Kendimizi sevmek, gerçekten doyum dolu, güçlü bir ilişki yaratmanın ilk adımıdır. Aşk, birçok kişi için bağımlılıkla karışır; bu ise ruhu yıpratan, acı ve tatminsizlik getiren bir yanılsamadır. Bağımlılık ilişkide sadece yaralar açmakla kalmaz, kişiyi kendi özünden ve özgünlüğünden uzaklaştırır. Aşkın derinleşmesi bir yolculuktur ve ilişkinin ilk günlerindeki büyüleyici çekim, daha derin bir bağlılığa ve dingin bir sevgiye evrilmelidir.
Aşkın ilk aşaması, keyifli bir keşif dönemi, bir arayıştır. Sonra tutkunun alevlendiği ikinci aşamaya geçilir. Ancak, üçüncü aşamada, takıntı kendini gösterebilir; kişi sevdiğiyle sürekli bir arada olma ihtiyacı hisseder ve bu arzu, dengesini kaybederek bağımlılığa dönüşebilir. Bu aşamada kilitlenip kaldığımızda özgürlüğünü kaybederiz. Kurtuluş, kendini sevmeyi öğrenmekten ve bu içsel gerçeği hatırlamaktan geçer. Kişi kendisini sevdikçe ve kendine sadık kaldıkça, ilişkisi de derinleşir. Böyle bir sevgiyle harmanlanmış birliktelik, zamanla kök salarak gelişir ve iki ruhun yolculuğunu destekleyen bir güce dönüşür.
Yasa 2: Başkalarının size davranışı, kendinize olan tutumunuzu yansıtır.
Kendimizi derin bir sevgiye layık görmezsek, bilinçaltımız bu inancı dışarıya yansıtır ve bunu en iyi partnerlerimiz bize yaşatır. Kendimizi sevgiyle sarmalamak, başkalarına da duyduğumuz öz saygı ve kabulün bir aynasıdır. Bu bencillik değil, ruhun sağlıklı öz sevgisidir. Kendini gerçekten seven biri, hayatına özgün bir zenginlik katar.
Partnerinizle karşılaştığınızda onun iç dünyası da ne kadar zenginse, ilişkiye o kadar çok şey katabilir. İki birey, kendi içsel zenginlikleriyle birbirlerine daha fazla verebilir, derin bir bağı paylaşabilirler. Kendini sevip sayan kişi doğal olarak kendisi gibi gerçek bir partneri hayatına çeker ve bu bağ, zamanla ruhları birleştiren bir sevgiye dönüşür.
Aşık olduğumuzda, dünya bize başka bir parıltıyla görünür; kokular canlanır, müzik içimize işler, yemeklerin tadı bile değişir. Sevgi, bize dünyayı daha derin bir takdirle görmeyi, güzelliğe hayran kalmayı öğretir. Gerçekten sevdiğimizde, başka bir insanın içsel ve dışsal güzelliğini keşfetmeye başlarız.
Kendini keşfetmek ve gelişmek için bir ilişki kurmak, yola çıkmak için güçlü bir nedendir. Olgun bir insan olarak aşka adım attığınızda, kendiniz hakkında daha önce bilmediğiniz yanlarınızı keşfeder, gizli potansiyelinizi ortaya çıkarırsınız. Bu, sadece bir partnerle deneyimleyebileceğiniz bir zenginliği de beraberinde getirir.
Bir kadın, yalnızca dış güzelliğiyle ya da başarılı bir kariyerle bir erkeği etkileyebileceğini düşünüyorsa yanılgı içindedir. Bir erkek, hayatın ve kendisinin tadını çıkaran bir kadında huzur, sevgi ve içsel bir güven görür; bu, onu kadının derinliğini keşfetmeye çeker. Dış güzellik elbette önemlidir, ama içsel bir parıltı olmadan tam anlamıyla bir değer taşımaz. Kadının içsel güzelliğini yansıtabilmesi için öncelikle kendini sevmeyi ve kalbini sevgiye açmayı öğrenmesi gerekir. Kendi içinde bu sevgiyi göremeyen birini, başkası da göremez.
Sevgi ile…